Pages

22 Haziran 2010 Salı

ve bu şehir. 5.30

efkarımdan heralde. evet efkarımdan.. sabah beş buçuk. büyük bir şehrin üzerinden güneşin doğuşunu izliyorum. binaların üzerinde yükseliyor hafiften. aslında olduğundan daha hızlı zaman, bunu anlıyorum bir kez daha klavyenin tuşlarına dokununurken hafiften. dudaklarımın arasında hafiften tükenen sigaramsa tek şahidim tüm sabaha. tanıklık eden tüm dumanı cıgaramın kaybolup giden güneş gibi, bulutların arkasından.
bir de sertap sanırım kaybolup giden sözleri hafızamdan.
yeni bir güne böylesine uyumak gibi hayat. sessizce..

mesela gökyüzündeki bulutları ata aslana benzetmiyorum artık. ya da yıldızların kaymasını beklemiyorum o çocuğun masumluğunda geceden. güneşin doğuşunu sevmiyorum mesela. balkondaki kuşu kovalamıyorum o çocuğun heyecanında. ya da o çocuğun haylazlığında zillere basıp kaçmıyorum, sokak sokak biraz korkuyla yeni yerler keşfetme heyecanıyla dolaşmıyorum mesela.
sadece kapatıyorum gözlerimi ve dinliyorum bu büyük şehrin sessizliğini, maviliğini. her şeyden önemlisi sahteliğini.. sabırsız güneş, klavyemden çıkan sesler, cıgaramın nefessiz dumanı, yalancı martı sesleri, anlamsızca hızlı geçen zaman.. hepsi bu şehrin yalancı yüzleri.

ve bu satırlarsa her sahte yüzün bıraktığı sokaktaki ayak izleri..

Bir Şehre Bakıyorum



Bir şehre bakıyorum uzaktan
Saat sabahın beşi
Bir yalnızlığa uyanmak üzere sokaklar
Yalnız bir adamın gözyaşları sevgili

Bir şehre bakıyorum odamdan
Saat yalnızığı çok geçiyor
Bir sabahı inkar ediyor geceler
Uyanmak istemiyor siyah
Doğmak istemiyor güneş
Sevmek istemiyor bahar..

Bir şehre bakıyorum geceden
Saat sensizliğin ıstıraplarında tekliyor
Zaman daha ağır
Gece sabaha daha uzak
Sen, gözlerime yakamoz
Ellerime okyanus
Sevgilerime şiir..

Yıllanmış şarap kadar nankör kadehlerde
Bir geceye, bir şehirden bakıyorum
Düşünceler sahte
İnsanlar sahte
Sevgiler sahte
Gülüşler, inançlar, dualar
Bir şehre bakıyorum
Sen yoksun
Bu şehir, sahte

8 Haziran 2010 Salı

Bir Çiçek ve Bir Aşk

Acemice saklanmış bir çiçekti
Bir defter arasındaki kurumuş, kurutulmuş anılar
Tesadüfen açılan bir sayfadan
Kalbe saplanan acılar gibiydi sayfalar

Açılırken düşen hatırada saklı gözyaşlarım
Dokunmak yasak
Bakmak, ağlamak, sensizliğe susmak..
Sana yazılan şiirlerde sarılmak sana, yasak..

Tutsam ya ellerini
Koşsam ya gözlerinde sana, durmadan
Sarılsam ya bırakmadan
Ağlasam ya zamana
Senle geçen zamana
Sensiz geçen zamana
Tutmak koşmak sarılmak yasak...

Artık papatyalar yok sevgili
Her yaprakta cevabı sen olan papatyalar yok
Artık kaymıyor yıldızlar
Umutlar yok sevgili
Yıldızlarda asılı kaldılar..

Penceremden süzülen ışıktı güneş,
Başlamaktı güne sensiz aşk ve
Bitmesiydi yine sensiz.
Tek günlük yaşama sevinciydi,
Kozasından süzülen ışık kelebeğin.
Bir fotoğraftaki masum bir gülüştü aşk
Kaybetmeyi bildik kederlerimizle
Bir çiçeğin yapraklarındaydı aşk
Koparmayı bildik sadece
Saklamayı bildik anılara gömüp hayalleri
Ve aşk sonbahara yenik düşüyor artık..

Yıldızlara yakın olamamaksa aşk
Sonbaharda yeşeriyorsa aşk
Işıklarında şehrin demli bir öpücükle yaşlanıyorsa,
Ve umutlarımızla ölmeyi halediyorsa aşk
Evet ben yaşlandım ve ölüyorum artık kederlerimle..

Ve saklanmış bir çiçekti
Defter arasındaki kurumuş, kurutulmuş anılar
Tesadüfen açılan bir sayfadan
Kalbe saplanan acılar gibiydi sayfalar
Sayfalarımı kaybettim
Artık açılmıyorlar..

GERÇEK ZENGİNLİK

Bizi yüzümüze karşı eleştiren,
Ama herkesin içinde savunan,
Başarılarımıza sevinen,
Başarısızlıklarımıza üzülen,
Bizi sıkkın görünce
Öteki dostlara haber salıp
Bizimle ilgilenmelerini isteyen
Birileriyle buluşmamız gerekiyorsa
O buluşmayı sessizce düzenleyen
Bizi dikkatle izleyen ama sahiplenmeyen
Bir başka kıtada da yaşasa ve
Günde 14 saat çalışsa da
Gereksinimiz olduğu anda
Yardımımıza koşan..
Gerçek dost işte budur
Ve yaşamda en büyük zenginlik
Böyle dostlara sahip olmaktır

M.Pinta